Loş Hüzün
Akşamüstleri hüzündür Aysel,
Dört duvarı taş avluda birleşen ışık bir hüzün.
Bakma ona, gir içeri.
Hüzünlere bakmak ayıptır oğlum.
Ve Aysel, pencere kenarına tüneyen loş bir kedidir.
Evvelden bilmezdim kulbe-i ahzan nedir.
Tabii, evvel dediğim ben doğmadan çok önceydi.
Kaderim, gölge bir mabedin renginde yaşıyorken
Adım, bir ilahi yalnızlığıyla kirişlere sinmiş iki tek heceydi.
Ruh ve ölüm ise dengi evvelden önce iç içe geçmiş çifte ahirdir.
Hüzün bana gözyaşı,
Hüzün bana Yakup,
Hüzün bana bilmem ne.
Ama en çok da hüzün bana pencere kenarında akşamları mahmurlayan loş bir kedidir.
İşte!
İç değil hiç güveysinden hallice yaşadım ve bir şair gibi öleceğim,
Ölünce ben hüznümü çıkarıp bir kapı arkasına asacaklar,
Artık kimsenin işitmediği ahşap gıcırtıya karışıp akıp gideceğim.
Yorumlar
Yorum Gönder